Patronsuz Medya

Gene gelirim

Ahmet Büke - 22 Ocak 2004  


Evdeki bütün kitapları masanın üstüne yığdım. Zaten hepsi bir düzine ediyor. Üşümüşler. Diğer odalar buz gibi ya, içleri çekilmiş sanki. Burası biraz daha güneş alıyor. Ben yokken sarılırlar birbirlerine diye düşündüm. Belki Kırık gelir üstlerine yatar. Kuyruğunu dolar, çöreklenir yamaçlarına.

Parmağımı alnına dokundurup çiçekli örtünün en köşesinde duran kitabı gösterdim. "Dikkat et, bunun üstüne yatma, sonra ikiniz de yuvarlanırsınız" dememi anlar gibi baktı bana. Gözlerini kıstı. Tekrar parmağımı yaklaştırıyordum ki zıplayıp masanın altına giriverdi. Eğilip bakmadan elimi uzattım. Galiba kuyruğu geldi. Şak, vurdu. Biliyorum daha ileri gitsem daha okkalı vuracak. Aldırmasam hırlayacak. Tam o anda aşağıdaki kadının sesi geldi.

Kar başladı. Bu ne yalnız zaman böyle. Sesleri ve ışığı havaya çivilemişler sanki. Bir kâğıt çektim önüme. Hayatımın en kısa notunu yazmaya başladım.

"Sevgilim, biliyorum bana kızacaksın, bıraktığın parayla Kırık'a biraz tavuk göğsü aldım. İçine havuç rendeleyip haşladım. Daha pişerken ayaklarıma dolanmaya başladı.

Sonra -buna da kızacaksın kesin- üzeri lale işlemeli kesme cam kaseye koyup önüne verdim. Evet başka kap vardı fakat ondan yemek yemeyi çok seviyor. Hemen yıkadım merak etme. Biliyorum, o babaannenden yadigar son eşya bize. Sakladığın yeri görmüştüm, affedersin.

Gazetede işaretlediğin tüm telefonları aradım. Vallahi atom mühendisi bile arayan var da bana uygun hiç bir halt yok. Aslında bir tanesi olabilirdi. Tabelacı arıyorlarmış. 'Bakın' dedim, 'Düz bir çizgi bile çizemem. Ama metinlerinizi yazarım.' Yüzüme kapadı deyyus. Sinirlendim. Küfür etmek için yine çevirdim numarasını. İnanmazsın bizim bakkal açtı. Hani şu köşedeki var ya, Metin. Öfkeden yanlış aramışım. 'Gel abi, efkar dağıtırız' dedi.

Şeytan dürttü, kalktım gittim. Tezgahın altında iki bira açtı. Biraz da beyaz nohut çıkardı. Olacak şey değil ya, bütün kitaplarımı almış. Ben de güldüm önce. Kirli veresiye defterini sıkıştırdığı çekmecesini açıp önüme dizdi bir bir. Sadece birini okumuş. Ardından merak edip diğerlerini de almış. Gece yarısından sonra eve gittiğinde uyumak için okuyormuş. 'Abi karının dırdırına birebir. Hop ağzını açıyor, dersim var şimdi diye koyuyorum önüme' dedi. Hanımı da dışarıdan lise bitirmelerine gidiyor diye ses etmiyormuş. Yarım saat geçip de kadın uyur uyumaz yastığının altına sıkıştırıp kafayı vuruyormuş.

Bunu anlatınca üzüldüğümü sandı bir an. Halbuki gülesim geldi. Tuttum kendimi. Yok dedimse de dinletemedim. Bir bira daha açtı. Ev sahibinden öğrenmiş yazdığımı.

Aslında o dırdırcı kadınla hiç de muhabbetimiz yok. Bilmiyorum belki de sen söylemişsindir. Hani Metin'in ortaya giden kızı var ya. Şu bir ayağı aksayan sırık gibi kız. Bazen ekmek falan getiriyor bize. Bir gün okula giderken ondan istemiş. Zavallı çocuk bütün öğleden sonra gezmiş kitapçıları. 'Komşu madem bu işlere merakın var, rafların en önüne koydur kitapları' dedi.

Çenesi açıldıkça açıldı. Bırakmadı, gideyim. 'Bak, bizim dükkana ver sen onları, çerez bölmelerinden birini boşaltırım. Zaten leblebi şekeri alan satan yok. Oraya dizeriz. Kapıya da yazı asarım' diye tutturdu. Ne desem fayda etmedi. Beşinci biradan sonra yemin aldı ağzımdan. Gözümün önünde veresiye sayfamızı yırttı, attı. Muhtemelen seni de sıkıştırır. Olmadı birkaç tane verirsin. Zaten bir süre sonra sıkılır, çiğdem külahı yapar. Ne güzel olur aslında. Bahar gelince mahallenin bütün çocuklarının elinde benim sayfalarım. Belki merak ederler bir araya getirirler.

Neyse, hepsi iyi de bira çarptı çocuğu. Durduk yerde ağlamaya başladı. Bir erkek kardeşi varmış. Konak'daki belediye binası daha inşaatmış o zamanlar. Pankart asarken vurmuşlar oğlanı. İyice daraldım.

Dükkana birileri geldi. Tuz, deterjan falan istediler. Tersledi müşterileri. 'Burada büyük bir yazarla sohbet ediyoruz. Gelmişsiniz, vır vır kafa ütülüyorsunuz' falan dedi. Özür diledim kadınlardan. Başını tezgaha dayayıp zırlarken arkaya geçip istediklerini verdim. Deftere yazdırmadılar.

Tekrar arkaya geçip etiketlere baktım. Kadınlardan biri karşı evde oturuyormuş. 'Her gece ağlıyor bu garip' dedi. 'Geçer şimdi' dedim. 'Canı sıkkın biraz.' Diğer kadın ona yardım etmemi istedi. Gündüzleri ben dursam iyi olurmuş. Hem çalışmıyormuşum ya, sana da destek olurmuşum. Hayret ettim. Hikâyemizi bilmeyen yok sokakta.

Sonra Metin sızdı kaldı. Üşümesin diye elektrik sobasını yaktım. Sıkıldım iyice ama ayrılamıyorum ki. Adam kütük gibi horluyor.

Öğleden sonra kızı geldi. Evden battaniye getirmiş. Anca kurtulabildim anlayacağın.

Yarım kilo tavuk göğsü tarttırdım. Sana söylememiştim geçen gün babam aradı. Hava soğudu ya, balık iyice çoğalmış. Teknedeki çocuklardan birinin ayağı kırılmış kasaları yerleştirirken.

Anlayacağın birazdan yola çıkacağım. Hem birkaç ay oyalanmış olurum. Sen de kafa dinlersin.

Aslında Kırık seninle daha iyi anlaşıyor. Galiba bütün gün evdeyim diye sinir oluyor bana. Tam uyuyacakken koltuğuna otuyorum. Karşıma geçip bıyıklarını düşürüyor. Koridorda turluyorum uzun saatlerce. Radyoyu açmamdan da haz etmiyor. O da haklı, evin içinde mırıldanıp duran bir adam.

Her neyse, önümüzdeki ay birkaç dergide öyküm çıkabilir. Senin hesap numaranı verdim. Bu paralar da ne diye merak etme. Ama kesin değil. Bir ihtimal diyelim. Askıdaki yağmurluğu alıyorum. Dönüşte yeni bir tane getiririm. Çünkü leş gibi balık kokar.

Babamın kuşburnu likörü de iyi tutmuş bu sene. Tarçınlı yapmış. Birkaç şişe alırım yanıma. Ellerinden öpüyorum. Beni merak etme."

Kağıdı ikiye katlayıp masaya bıraktım. Bizimki hâlâ aşağıda saklanıyor. Biliyorum ben gidene kadar çıkmaz ortalığa. Sonra gelip masanın üstüne zıplar. Pencereden dışarıya bakar. Belki yolda yürürken görür beni. O zaman dönüp el ederim.

Kar durmuş. Birazdan çocuklar dökülür. Anneler pazar torbalarıyla geri döner. Belki Metin uyanır. Sırtındaki battaniye kayar. Bir otobüs yavaşlar. Beni alır. Ben giderken sen eve doğru yola çıkmış olursun.

diYorum

 

Ahmet Büke neler yazdı?

70
Derkenar'da     Google'da   ARA